Skip to content

SIKÇA SORULAN SORULAR

“Yağ içeriği”, evcil hayvan mamasında bulunan yağları tanımlayan yasal terimdir.

Yağ yalnızca önemli bir enerji kaynağı değil,  yağ bileşenleri ve esansiyel yağ asitleri, vitaminler kadar cilt ve saç gelişimi için önemlidir. Hücre gelişiminde çeşitli işlevleri vardır ve bağışıklık sistemini destekler. Özellikle omega-6 yağ asitleri (örn. linoleik asit, araşidonik asit) ve omega-3 yağ asitleri (örn. linolenik asit, eikosapentaenoik asit, dokosaheksaenoik asit) çok önemlidir. Esansiyel yağ asitleri çok hassas olduğundan ve kolayca fonksiyonunu yitirebildiğinden, köpeğiniz ya da kedinizin sağlıklı gelişimi için antioksidan maddeler (antioksidanlar) ilave edilerek korunmaları gerekir.

“Protein”, esas olarak evcil hayvan mamasında bulunan proteinleri kapsayan yasal bir terimdir. Kısaca: protein tüm protein türlerini kapsar.

Protein, köpek ve kedilerin hemen hemen her vücut hücresinde bulunur ve hayati bir öneme sahiptir. Bu nedenle beslenme düzeninde önemli yer tutar.

Peki, köpeklerle kediler, mama ambalajının üzerinde belirtilmiş aynı protein içeriğine (ham protein içeriğine göre) sahip olan farklı gıdalara neden çok farklı tepki verir? Bu, evcil hayvan mamasında kullanılan proteinin bileşimi, hayvanın sindirim sistemi ve metabolik süreçleri ile ilgilidir.

Basitçe şöyle açıklayabiliriz: Mamalarda bulunan proteini bir inci kolye gibi düşünelim. İncilerin her biri, proteinin yapı taşı olan amino asit olsun. Her protein parçacığında, kalıtsal ve karakteristik olan yaklaşık 20 farklı amino asit bulunur. Aynısı, kedi veya köpeklerin vücudundaki protein için de geçerlidir. Köpekler ve kediler bu esansiyel amino asitleri kendileri üretemedikleri veya başka maddelerle değiştiremedikleri için bazı protein yapı taşlarını yani amino asitleri gıda yoluyla almak zorundadır. Tüm sindirim enzimlerinin de bu örneğimizdeki inci kolyenin ipi olduğunu düşünelim. Bu ipin incileri bir arada tuttuğu gibi sindirim enzimleri de amino asitleri bir arada tutar. Bu nedenle köpeklerin ve kedilerin, amino asitleri ne kadar çok aldığı değil proteine dönüşmesi için doğru amino asitleri alabilmesi önem kazanır.

Protein bağırsaklarda kendi bileşenlerine yani amino asitlere bölünür ve bağırsaktan kana karışır. Böylece köpek veya kedinin ihtiyacı olan proteini bünyesinde oluşturabilmesi için gerekli yerlere iletilir. Yalnızca beslenme yoluyla alınan amino asitler kedi ya da köpeğin metabolizması tarafından işlenebilir. Mamanın kalitesi ne kadar yüksekse, proteinin amino asit bileşimi ne kadar ihtiyacı karşılıyorsa, mamanın proteini, evcil hayvanın bünyesi tarafından o kadar iyi kullanılabilir. Öte yandan, bazı özel durumlarda köpeğin gereksinimi olan tüm amino asitlerden faydalanabilmesi için mamanın protein içeriğinin düşük tutulması gerekebilir. Hayvan yetiştiricilerinin bize ulaşan gözlemleri de bu bilgiyi doğruluyor. Bizim mamalarımız, nispeten daha yüksek protein içeriğine sahip rakip markalardan çok daha iyi sonuç veriyor.

Fazla proteinin bir zararı daha var. Ürede parçalanması gerektiği için hem enerji kaybına yol açıyor hem de metabolizma ve belirli organlar (örneğin karaciğer ve böbrekler) üzerinde gereksiz bir yük teşkil ediyor ve bu da son derece sağlıksız.  Unutmayın, önemli olan mamanın protein miktarı değil kalitesidir.

Kesinlikle hayır. Deli dana krizinin yaşandığı 2001’den beri ülkemizde ve tüm AB ülkelerinde, hayvan yemleri ve evcil hayvan mamalarda artık et, yağ , kemik tozu ve protein miktarı yüksek olan ama insan tüketimine uymayan hayvansal atıkların kullanımı yasalar tarafından yasaklanmış durumda. Yalnızca veteriner testlerinden geçip onay almış ve insan tüketimine uygun etler kullanılabilir.

Bu yasal düzenleme yürürlüğe girmeden önce bile mamalarımızda hayvan unu veya hayvansal atıklardan elde edilen yağları kullanmadığımızın altını çizmek isteriz. Bu açıdan yeni yasal düzenlemeyi uygulamak bizim hayatımızda herhangi bir süreç değişimi gerektirmedi…

Hayır. Soya proteini veya soya fasulyesi yağı kullanmıyoruz. Soya proteini çok ucuz olmasına rağmen yeterli ısıtma işleminden sonra bile sindirilmesi zor bir dizi karbonhidrat içeriyor. Bu da yumuşak dışkılamaya ve şişkinliğe yol açıyor. Soya kullanmamamızın bir diğer nedeni de dünyanın birçok yerinde soya fasulyesi tarımının, ne yazık ki GDO’lu tohumlarla yapılması.

 

Normal şartlarda kullandığınız mamanın içeriği dengeliyse ve dostunuzun besin ihtiyaçlarını karşılıyorsa aynı mamayı yıllarca kullanabilirsiniz. Bu durumda cevabımız; hayır, değiştirmenize gerek yok.

Mamalarımızda kuru havuç, bezelye, pırasa ve ıspanak kullanıyoruz. Bu sebzeler Alman üreticilerden satın alınıyor. Mamalarımızın içeriğini, hangi ham maddeleri kullandığımızı ambalajların üzerindeki açıklamalarda net bir şekilde görebilirsiniz.

Alman bira fabrikalarında özenle kurutulmuş bira mayasını kullanıyoruz.

Evet, var. Ancak antioksidanlar hakkında birçok söylenti ve yanlış bilgi bulunduğundan, konuya açıklama getirmek istiyoruz

1- Antioksidanlar aslında ne işe yarar?

Köpekler ve kediler için evcil hayvan maması, yağlar veya belirli esansiyel yağ asitleri (örn. linoleik asit, araşidonik asit vb. veya omega 3 veya 6-yağ asitleri) ve vitaminler (örn. A vitamini, E vitamini, K vitamini) içermek zorundadır. Bununla birlikte, bu hayati besin bileşenleri, depolama sırasında ve zamanla ayrışır veya bozulur. Yağ asitlerinin ve vitaminlerin ayrışmasının tetikleyicisi, havadaki oksijendir. Bu etki, ısı, ultraviyole radyasyon ve bazı katkı maddeleri ile daha da güçlenir. Oksijen, doymamış yağ asitlerine ve vitaminlere saldırır, bir “yağ asidi radikali” yaratır, bu da diğer yağ asitlerine ve vitaminlere saldırır, bu nedenle kendi kendine devam eden bir ayrışma sürecini başlatır. Ayrışma süreci, tüm esansiyel yağ asitleri ve vitaminler parçalanana kadar kendi kendine devam eder. Bu işlem, yağın kötü kokusundan ve tadından sorumlu olan peroksitler, aldehitler, asitler ve polimerizasyon ürünleri üretir. Yağ sonunda sertleşir. Bu süreçte, köpekler ve kediler için zararlı hale gelir. Antioksidanlar bu ayrışma sürecini geciktirir. Adından da anlaşılacağı gibi, besinlerin, özellikle esansiyel yağ asitleri ve vitaminlerin oksidasyonuna karşı hareket ederler. Kedi veya köpek maması bu esansiyel yağ asitlerini içermiyorsa veya çok az içeriyorsa, köpeğinizde ya da kedinizde büyüme bozukluğu oluşur, tüyleri sertleşir ve kurur, derisi kalınlaşır, tüy dökülmesi ve deri enfeksiyonuna karşı yatkınlık ortaya çıkar. Doymamış yağ asitlerinin uzun süreli eksikliği, kalp yetmezliğine ve kısırlığa yol açabilir. Vitaminlerin parçalanması da doğal olarak vitamin eksikliğine neden olur. Vitaminler ve esansiyel yağ asitleri bu nedenle kedi ve köpekler için hayati öneme sahiptir, bu nedenle oksidatif bozulmadan korunmalıdır. Antioksidanlar bu amaçla çok önemlidir!

2- Hangi antioksidanların kullanılmasında sakınca yoktur?

2005 itibariyle, evcil hayvan maması yasası kapsamında toplam 15 farklı antioksidanın kullanımına onay verilmiştir. Yaygın olarak kullanılan antioksidanlar BHA (E 320), BHT (E 321), propil gallat (E 310), bitkisel yağlardan elde edilen tokoferol özleri (E 306) ve çeşitli sentetik tokoferollerdir.

Onaylanmış tüm antioksidanlar, evcil hayvan maması yasası kapsamında Avrupa Birliği’nin ilgili bilimsel kuruluşları tarafından onay verilmeden önce sıkı bir şekilde incelenip yalnızca etki şekli değil, aynı zamanda olası zararlı etkileri de test edilmiştir. Bazı antioksidanların aşırı dozlarda kullanımı elbette yan etkilere neden olduğu için yasalar evcil hayvan mamalarında antioksidan kullanımına bir sınırlama getirmiştir. Zaten mamalarımızdaki antioksidan miktarının evcil hayvanınıza zarar vermesi için kullandığımız dozun 100 katı gerekiyor. Antioksidanların kanser oluşumuna neden olacağına dair yaygın inanışın aksine, birçok antioksidan aslında tam tersi etkiye sahip. Yapılan araştırmalar sonucu görüldü ki propil gallat, belirli kanserojenlerin (örneğin nitrozaminler) neden olduğu tümörlerin oluşumuna karşı açıkça inhibe edici özellikler gösteriyor.

Ancak ne yazık ki, rakiplere kasti zarar vermek için bazı çıkar grupları antioksidanları itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Bunun nedeni de antioksidan üreticileri arasındaki rekabet… Eğer bu antioksidan kullanımı ve dozu gerçekten zararlı olsa yasalar tarafından zaten onaylanmazdı. Tüm katkı maddeleri ve dolayısıyla antioksidanların düzenli olarak denetiminin yapıldığından emin olabilirsiniz.

Doğal tokoferoller ve propil gallat kombinasyonu ile kullanılan hassas yağları özel olarak stabilize ediyoruz. Bu stabilizasyon işlemi, bitkisel yağlardan elde edilen yüksek dozda tokoferol içeren doğal ekstraktlarla gerçekleştiriliyor. Bu doğal tokoferollerin koruyucu etkisi, doğal kökenli olan gallat grubuna ait bir bileşen olan propil gallatın eser miktarlarda eklenmesiyle daha da güçlendiriliyor. “Tamamen kimyasal” antioksidanlarla (etoksikin, BHA, BHT gibi) karşılaştırıldığında, bu antioksidan organik yapısı nedeniyle kolayca parçalanarak bünyenin işleyebileceği bir hale geliyor. Antioksidanlar, kullandığımız kombinasyonda sinerjik olarak hareket ediyor yani hassas yağlar ve vitaminler için genel koruyucu etki, teorik olarak tek tek antioksidanların toplamından elde edilenden çok daha iyi. Tokoferoller ve propil gallat sadece pet gıda sektöründe değil, aynı zamanda bazı insan gıdalarında da kullanılıyor. Bu bağlamda bir noktaya değinmek istiyoruz. 6 aya kadar olan (insan) bebeklerde görülen ve metabolik bir özellikten kaynaklı rahatsızlık olan siyanoz evcil hayvanlarda rastlanmıyor. Bunun dışında kesinlikle sentetik antioksidanlar BHA veya BHT kullanmıyoruz.

Tokoferol içeren ekstraktlarda bulunan doğal tokoferoller, E vitamini ile aynı madde grubundan olmasına rağmen yağlar ve vitaminler üzerinde gerçek E vitaminine nazaran (E vitamini asetat) daha düşük bir antioksidan etkiye sahip. Bununla birlikte E vitamini, hayvanların metabolizması üzerinde etkiliyken antioksidan görevi gören diğer tokoferoller hemen hemen hiçbir etki yaratmıyor.

Özetle, bilimsel olarak test edilmiş, onaylanmış dozlarda kullanılan bu antioksidanların mamanın kalitesini ve en önemlisi evcil hayvanınızın sağlığını korumak için çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Ayrışmış vitaminlerin ve esansiyel yağ asitlerinin olumsuz etkileri, her durumda köpeklerin ve kedilerin sağlığına çok daha zararlıdır.

Bu arada, kural şudur ki, ürün antioksidanlar içeriyorsa, ambalaj beyanı aşağıdaki gibi olmalıdır: Teknik katkı maddeleri: Antioksidanlar.

 

Hayır. Ürünlerin rengindeki farklılıklar, içerdiği ham maddeler, vitaminler ve eser elementlerin kendi renginden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle mamalarımız, sentetik gıda boyası kullanılan evcil hayvan mamalarına gibi  “çarpıcı” renklerde değildir.

Bu arada, kullanılan herhangi bir yapay renklendirici ambalaj üzerinde belirtilmelidir.

Hayır. Şirketimizin hayvan deneylerine karşı tutumu kalite yönetimi el kitabımızda açıkça tanımlanmıştır:

Bosch evcil hayvan mamalarında yeni ürünlerin geliştirilmesi, yalnızca bilimsel olarak yeterince araştırılmış ve onaylanmış temellere dayalı projeleri dikkate alıyor. Hayvanlar üzerinde ciddi müdahaleler, acı veren ve işkenceye varan en ufak bir deneyin bile yapılmasını kesinlikle reddediyoruz. Ne yazık ki basın açıklamalarına göre bu tür deneyler bazı pet mama üreticileri tarafından yapıldığını biliyoruz. Geçmişte uygulanan ve gün ışığına çıkmış tüm hayvan deneylerini de hiçbir mazeret kabul etmeksizin kınıyoruz.

Bununla birlikte yeni ham maddeler eklediğimiz mamalarımızın kalitesini daha iyi değerlendirmek için ürünlerimizi evcil hayvanlar tarafından “değerlendirmeye” tâbi tutmamız gerekiyor. Köpekler ve kediler, makinelerin aksine tepkileri önceden hesaplanamayan canlılar. Ancak, ürün geliştirme kapsamında sağlanabilecek kabul testleri, yalnızca evcil hayvan mamasının kabulünü ve sağlıklı olup olmadığını kontrol etmeye yarar. Beslenme davranışına ek olarak, dışkının kıvamı, tüylerin kalitesi ve evcil hayvanın gelişimi ve genel durumu, evcil hayvan sahipleri tarafından gözlemlenerek değerlendiriliyor. Kabul testleri özel evlerde ya da uygun köpek tesislerinde yapılıp süreç, yukarıda da belirttiğimiz gibi evcil hayvan sahipleri tarafından yönetiliyor.

Evet. K3 vitamini hakkında birçok söylenti ve yanlış bilgi var. Bu nedenle aşağıdaki bilgileri dikkatlice okumanızı rica ediyoruz:

Birkaç yıldır K3 vitamininin zararlı yan etkileri tartışılıyor. Elimizdeki bilimsel verilere dayanarak bu tartışmaların herhangi bir doğruluğu olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Evcil hayvan mamalarında yaygın olarak kullanılan dozlarda K3 vitamininin kanıtlanmış herhangi bir yan etkisi bulunmuyor. Ne yazık ki, bu tür yanlış bilgiler kasti olarak “kendini uzman ilan eden” kişiler tarafından yayılıyor ve orijinal kaynaklar veya gerçek bilimsel veriler dikkate alınmadan “sansasyonel basın” tarafından hızla yayılıyor.

Hannover’deki Veterinerlik Üniversitesi,  altı ay boyunca muhabbet kuşlarının diyetine 200 mg K3 vitamini ekledi ve sonucunda muhabbet kuşlarının sağlığı üzerinde herhangi bir olumsuz etkiye rastlanmadı. Bu da internette yayılan iddiaları çürütüyor.

Aynı şekilde, Ağustos 2004’te, Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü’nün Uzman Konseyi’nde, K vitamini veya aktif K vitamini içeren maddelerin yeniden değerlendirilmesi için bilimsel temelli hiçbir gösterge olmadığına dair fikir birliğine varıldı.  

Avrupa Birliği’nin bilim kurulları da konuya aynı şekilde yaklaşıyor. Yem Katkı Maddeleri Yönetmeliği (22.09.2003 tarih ve 1831/2003 (EC) No.lu Yönetmelik) kapsamında yeniden genel bir değerlendirme yapıldı ve kullanımına onay verilmiş tüm katkı maddeleri (vitaminler dahil), AB uzman kuruluşları tarafından yeni bir incelemeye alındı. Bu incelemeden sonra bile AB, hayvan yemlerinde katkı maddesi olarak K3 vitamininin kullanılmasında bir sakınca görmedi.

İnsanlarda K3 vitamini kullanımının yasaklanması, yeni doğan bebeklerin K3 vitaminini yeterli miktarlarda dönüştürmek için gerekli enzimi henüz oluşturamaması veya depolayamaması sebebine dayanıyor. Ancak bu zaaf sadece insanlar için geçerli. Yapılan deneylerde, kümes hayvanlarına K3 vitamini normalin 1000 kat üzerinde verildi,  yine de herhangi bir olumsuz yan etkiye rastlanmadı. İnternette, K3 vitamininin aşırı dozlarda doğrudan deri altına veya kaslara enjekte edildiği bazı deneyler listelendi. K3 vitamininin gıdayla değil deriden alınmasıyla yapılan bu deneyler, farklı bir kullanım sonucunu gösterdiği için dikkate alınamaz. Kısaca K3 vitamini içeren besinlerin yan etkisi olduğuna dair doğru ve bilimsel bir kanıt bulunmamaktadır. Elbette bu alandaki gelişmeleri devamlı takip etmekteyiz.

K3 vitamini kullanımına karşı çıkanların K1 vitamini kullanması gerekir. K1 vitamininin önemi her ne kadar vurgulansa da şimdiye kadar pet maması sektöründe kayda değer ölçüde kullanılmamıştır çünkü K1’den verim almak teknik olarak oldukça zor çünkü stabilitesi, K3 vitaminine çok daha az. Bu da onu bir vitamin takviyesi olarak güçsüz kılıyor. Bu arada söylemek isteriz ki, K1 vitamini 1999 yılına kadar onay gören bir takviye de değildi. Bu nedenle 1999 yılına kadar tüm mamalara sadece K3 vitamini eklemesi yapıldı. Günümüzde iddia edildiği kadar tehlikeli olsa, yıllardır mamalarımızı tüketen evcil hayvanların hepsi hasta olmalıydı. Oysa durum, tam tersi.

Ayrıca K vitamininin hayvanlar üzerindeki etkisi ile ilgili tüm çalışmalarda sadece K3 vitamini kullanıldığını biliyoruz. K1 vitamini ile hayvanlar üzerinde kapsamlı bir çalışma yapılmadı. Ayrıca, K1 vitamini ile ilgili toksidite çalışmalarının hiçbiri kayda alınabilecek ölçekte değil, hepsi küçük çaplı çalışmalar.  Bu nedenle, yüksek dozda ya da diyetin bir parçası olarak çiftlik hayvanlarına ya da evcil hayvanlara verilen K1 vitamininin yan etkileri hakkındaki söylemler spekülasyondan öteye gitmiyor.

Bizim mamalarımıza gelirsek, koruma amaçlı kullandığımız K3 vitamininin dozu gerçekten çok az. Yaklaşık olarak %0.0001 veya 1 mg/1000 g. Bu küçük dozla bile olası bir vitamin eksikliğini önleyebiliyoruz.

(*ayrıca bkz. Dr Carolin Hupfeld’in açılış doktora tezi: Süs kuşları üzerine çalışmalar (Agapornis spp.) Tam gıdalardaki farklı K3 vitamini düzeylerinin toleransı üzerine çalışmalar, 2003)

 

 

Her şeyden önce, bir mamanın et içeriği, o mamanın kalitesini belirlemez. Mantıken, yüksek protein içeriğine sahip bir mama, protein kaynağı hayvansal ürünler olduğu için daha yüksek et içeriğine sahip olmalıdır. Protein içeriği ne kadar yüksek olursa, et içeriği o kadar yüksek olur. Ancak aynı protein içeriğine sahip olsa bile, et içeriğinin kendisi evcil hayvan mamasının gerçek kalitesi hakkında herhangi bir bilgi sağlamaz. Her et türünün değeri aynı değildir. Yağlı, yağsız ya da kemikli olması, etin protein değerini etkiler.

Yağlı etin protein değeri daha düşük olduğundan belli bir protein değerini yakalamak için yağsız ete oranla çok daha fazla kullanılması gerekir.

Mama türleri arasında kıyaslama yaparken, mamaya eklenen ve proteinin amino asit değerini arttıran yumurta, süt tozu, balık unu gibi  hayvansal protein kaynakları da akla gelmeli . Bu tür hayvansal proteinler kullanıldığında, özellikle köpeklerde aşırı protein yüklemesini önlemek için et ürünlerinin seviyesi azaltılmalıdır.

Et oranı, genel formülasyona ve diğer bileşenlerin protein içeriğine göre değişkenlik gösterir. Örneğin, düşük proteinli bileşenlerden (tahıl unları gibi) yüksek bir diyetiniz varsa, daha fazla protein taşıyıcı ekleyerek bunu telafi etmeniz gerekeceğinden, hayvansal protein miktarının otomatik olarak yükseltmeniz gerekecektir.

Bununla birlikte mamalarımızdaki hayvansal kaynaklı protein oranının yaklaşık olarak 1:1.5 oranında olduğunu söylemek isteriz.

Ayrıntılı bilgi, bireysel ürünlerin bileşiminde bulunabilir.

Mamalarımızda güney Almanya’dan gelen tam tahılların yanı sıra mısır, buğday ve arpa kullanıyoruz. Pirinci ise kuzey İtalya’dan alıyoruz. Ek olarak, bazı ürünlerde güney Almanya’dan tedarik ettiğimiz fırınlanmış buğday unu da bulunmakta.

Bu ibare, Almanya’da yaygın olarak tüketilen kümes hayvanları, kuzu, sığır ve domuz etlerinin kurutulmuş halini kapsıyor. Ham maddeler yalnızca insan tüketimine uygun olan etlerden elde ediliyor. Hiçbir ürünümüzde boynuz, toynak, pençe vb. gibi insan tüketimine uygun olmayan kemik unu veya kesim atıkları kullanmıyoruz. Et ürünleri, yalnızca Almanya’dan ve Avrupa Birliği’ne üye komşu ülkelerden, Alman ve Avrupa yönetmeliklerine uygun olarak özenle ısıtılıp kurutuluyor. Avrupa Birliği’nde çok az sayıda kuzu tüketimi olduğundan kuzu etini ağırlıklı olarak Avustralya veya Yeni Zelanda’dan karşılıyoruz.

Ürünlerimizde, Almanya ve Fransa’da üretilen, özenle kurutulmuş tam yumurta tozunu kullanıyoruz.

Mamalarımızda, Alman menşeli pancar lifi ve Alman değirmenlerinden tedarik ettiğimiz buğday irmiği kepeği gibi optimum sindirim için vazgeçilmez lif taşıyıcıları ve ayrıca bazı özel lifler (frukto-oligosakkaritler, inülin gibi yavaş çözünen bitki lifleri) kullanıyoruz. Ayrıca, bu bileşen grubuna keten tohumu (Almanya’dan), mısır glüteni (Almanya’dan) ve buğday tohumu (Almanya’dan) dahil ediyoruz.

Mamalarımızda, kümes hayvanlarından ve domuzdan elde edilen yüksek kaliteli yağlar kullanıyoruz. Yağlar, yalnızca yenilebilir hayvanlardan, yani insan tüketimi için kesilenlerden elde ediliyor.

Yüksek omega yağ asidi içeriğinden dolayı sadece derin deniz balıklarından elde edilen ve optimum tazeliği garanti eden Alman menşeli, yüksek kaliteli, özenle kurutulmuş balık unu kullanıyoruz.